6 Haziran 2014 Cuma

Giriş

Bir bitki ya da hayvanın eski jeolojik çağlardan bu yana yer kabuğunda korunmuş olan kalıntılarına ya da izlerine fosil denir. Yeryüzünün her tarafından derlenmiş olan fosiller, dünyanın ilk dönemlerinden bu yana yeryüzünde yaşamış canlılar hakkında bilgi veren en önemli kaynaklardan biridir. Fosillerin araştırılması, günümüzde yaşayan canlıların eski formları hakkında olduğu gibi, soyu tükenmiş hayvanlar ve bitkiler konusunda da bilgilenmemizi sağlar. Bu bilgiler sayesinde, hangi zaman dilimlerinde hangi canlıların yaşadığı, bu canlıların özelliklerinin neler olduğu, günümüzdeki canlılara benzeyip benzemedikleri gibi konular da öğrenilmiş olur.
54-37 milyon yıllık kavak yaprağı fosilinin günümüzde yaşayan örneklerinden hiçbir farkı bulunmamaktadır.
Günümüzde geçersizliği bilimsel bulgularla kesin olarak ortaya konmuş olan Darwin'in evrim teorisine göre, canlılar tek bir sözde ortak atadan geliyordu. Darwin ve takipçileri, birbirinden çok farklı sayısız canlı türünün ortaya çıkışının, çok uzun bir zaman içinde birbirine eklenen küçük değişimlerle olduğunu iddia ediyorlardı. Teorinin bilim dışı iddialarına göre, kör tesadüfler ilk önce tek hücreli canlıyı meydana getirmişti. Yine tesadüflerle oluşan ve birleşmeye karar veren hücreler daha sonra, milyonlarca yıl içinde önce omurgasız deniz canlılarına, sonra balıklara dönüşmüşlerdi. Balıklar ise bir müddet sonra karaya çıkarak sürüngenleri oluşturmuşlardı. Kuşlar ve memeliler de sözde sürüngenlerden evrimleşmişlerdi.
Darwin
Charles Darwin
Eğer bu iddia doğru olsaydı, tarihte, farklı canlı türlerini birbirine bağlayacak çok sayıda "ara tür" yaşamış olması gerekirdi. Örneğin sürüngenler eğer gerçekten kuşlara evrimleşselerdi, tarihte milyarlarca yarı kuş-yarı sürüngen canlının yaşamış olması gerekirdi. Aynı şekilde yarı omurgasız yarı balık, yarı balık yarı sürüngen birçok ara canlı daha var olmalıydı. Ve bu ara canlılar, henüz tamamlanmamış, eksik organlara ve yapılara sahip olmalıydı. Üstelik eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte yaşamışsa, bunların sayılarının ve türlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olması, fosillerine de dünyanın dört bir yanında rastlanması gerekirdi.
Darwin bu hayali canlılara "ara geçiş formları" adını verdi. Teorisini ispatlamak içinse, bu ara geçiş formlarının kalıntılarının fosil kayıtlarında mutlaka bulunması gerektiğini biliyordu. Darwin, neden birçok ara geçiş formu olması gerektiğini şöyle açıklamıştı:
Tüm yaşayan türler –her cinsin atasıyla birlikte-, bugün yaşamakta olan türlerin evcil ve vahşi varyasyonları arasındaki farktan daha büyük olmayan farklarla bağlantılı olmalıdırlar.1
Darwin'in kastettiği şudur: Günümüzde yaşayan bir canlı türünün varyasyonları (örneğin cins bir köpek ile bir sokak köpeği) arasında ne kadar az fark varsa, hayali evrim süreci içinde birbirini izlediği iddia edilen "ata" ve "torun"lar arasında da o kadar az fark olmalıdır. Dolayısıyla, Darwin'in de belirttiği gibi evrim, eğer gerçekten var olsaydı, "çok küçük kademeli değişimlerle" ilerleyecekti. Mutasyona uğrayan bir canlıdaki değişiklik çok küçük olacaktı. Ayakların kanatlara, solungaçların akciğerlere, yüzgeçlerin ayaklara dönüşmesi gibi büyük değişimlerin meydana gelebilmesi için ise, milyonlarca küçük değişimin yine milyonlarca yıl içinde birikmesi gerekecekti. Bu süreç ise, milyonlarca ara form oluşmasına neden olacaktı. Darwin, bu açıklamasından sonra şu sonuca varmıştır:
Yaşayan veya soyu tükenmiş tüm türler arasındaki ara ve geçiş bağlantılarının sayısı inanılmaz derecede büyük olmalıdır.2
yengeç fosili
Danimarka'da elde edilen bu yengeç fosillerinin özelliği, yılın belli dönemlerinde yeryüzüne çıkan yuvarlak taşlar içinde bulunmalarıdır. Bu özellikleri nedeniyle, "yengeç topları" olarak da adlandırılan söz konusu fosiller, çoğunlukla Oligosen dönemine (37 - 23 milyon yıl) aittir.

balık fosili
50 milyon yıllık kel turna balığı fosili, söz konusu canlıların on milyonlarca yıldır değişmediklerinin delilidir.

150 Yıldır Yapılan Fosil Araştırmalarında Tek Bir Ara Geçiş Fosili Bulunamamıştır
Burgess Shale bölgesinde, en eski kompleks canlıların yaklaşık 65.000 kadar örneğini toplayan Charles Doolittle Walcott, tarihin en büyük bilim sahtekarlıklarından birinin sahibidir. Kambriyen döneminde yaşamış canlılara ait bulduğu fosillerin evrim teorisini tümüyle ortadan kaldıracak büyük bir delil olduğunu bildiğinden, bunları tam 70 yıl, müdürü olduğu Smithsonian Müzesi'nde saklamıştır. Darwinistlerin geçmişi bu ve benzeri sahtekarlıklarla doludur. Yaklaşık 150 yıldır yapılan araştırmalarda evrimi destekleyen bir tek bulgunun bile elde edilememiş olması, Darwinistleri türlü sahtekarlıklara yöneltmiştir.
Darwin Türlerin Kökeni kitabının başka bölümlerinde de aynı gerçeği dile getirmiştir:
Eğer teorim doğruysa, türleri birbirine bağlayan sayısız ara-geçiş türleri mutlaka yaşamış olmalıdır... Bunların yaşamış olduklarının kanıtları da sadece fosil kalıntıları arasında bulunabilir.3
Ancak bu satırları yazan Darwin, bu ara formların fosillerinin bir türlü bulunamadığının da farkındaydı. Bunun teorisi için büyük bir açmaz oluşturduğunu görüyordu. Bu yüzden, kitabının "Teorinin Zorlukları" (Difficulties on Theory) adlı bölümünde şöyle yazmıştı:
Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de bu benim teorime karşı ileri sürülecek en büyük itiraz olacaktır.4
Darwin'in bu büyük açmaz karşısında öne sürdüğü tek açıklama ise, o dönemdeki fosil kayıtlarının yetersiz olduğuydu. Fosil kayıtları detaylı olarak incelendiğinde, kayıp ara formların mutlaka bulunacağını iddia etmişti. Ne var ki Darwin'in bu ön görüsü hiçbir zaman doğrulanmadı.
150 yıldır yapılan fosil araştırmaları, Darwin'in ve onu izleyen evrimcilerin boş yere umutlandıklarını göstermiş ve bir tek ara geçiş formuna ait fosil bulunamamıştır. Günümüzde dünyanın her yerinde, binlerce müzede ve koleksiyonda 100 milyonu aşkın fosil bulunmaktadır. Bu fosillerin hepsi birbirlerinden kesin hatlarla ayrılan, özgün yapılara sahip türlere aittir. Evrimcilerin ümitle aradıkları yarı balık-yarı amfibi, yarı dinozor-yarı kuş, yarı maymun-yarı insan ve benzeri canlıların fosillerine kesinlikle rastlanmamıştır.
Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nden paleontolog Niles Eldredge ve antropolog Ian Tattersall fosil kayıtlarının canlılık tarihini anlamak için yeterli olduğunu ve bu kayıtların evrim teorisini hiçbir şekilde desteklemediğini şöyle açıklarlar:
Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtlarında bulundukları süre boyunca değişim göstermedikleri, Darwin'in Türlerin Kökeni'ni yayınlamasından önce bile paleontologlar tarafından bilinen bir gerçektir. Darwin ise gelecek nesillerin bu boşlukları dolduracak yeni fosil bulguları elde edecekleri kehanetinde bulunmuştur... Aradan geçen 120 yılı aşkın süre boyunca yürütülen tüm paleontolojik araştırmalar sonucunda, fosil kayıtlarının Darwin'in bu kehanetini doğrulamayacağı açıkça görülür hale gelmiştir. Bu, fosil kayıtlarının yetersizliğinden kaynaklanan bir sorun değildir. Fosil kayıtları açıkça söz konusu kehanetin yanlış olduğunu göstermektedir.5
Bu evrimci bilim adamlarının da belirttikleri gibi yaşamın gerçek tarihini fosil kayıtlarında görmek mümkündür ve bu tarihte ara geçiş formları yoktur. Başka bilim adamları da ara geçiş formlarının bulunmadığını kabul etmektedirler. Örneğin Indiana Moleküler Biyoloji Enstitüsü Müdürü Rudolf A. Raff ve Indiana Üniversitesi'nden araştırmacı Thomas C. Kaufmann şöyle demektedir:
Fosil türleri arasında ataların ya da ara geçiş formlarının eksikliği, erken metazoan (çok hücreli hayvan) tarihinin garip bir özelliği değildir. Bu boşluklar geneldir ve tüm fosil kayıtları boyunca hakimdir.6
Dünyanın dört bir yanından sürekli yeni fosil örnekleri elde edilmektedir. Bugüne kadar elde edilen fosillerin sayısı yüz milyonu geçmiştir. Bu fosiller, pek çok bilimsel kuruluş ve akademide detaylı incelemeye tabi tutulmaktadır. Tüm bu çalışımalar neticesinde bir tane bile, evrime delil olarak sunulabilecek ara geçiş canlısı fosili bulunmamıştır.
Fosil kayıtlarında milyarlarca yıl önce yaşamış olan bakterilerin dahi fosilleri korunmuştur. Buna rağmen, hayali ara geçiş formlarına ait tek bir tane bile fosilin bulunamamış olması dikkat çekicidir. Karıncalardan bakterilere, kuşlardan çiçekli bitkilere kadar birçok canlı türünün fosilleri mevcuttur. Soyu tükenmiş canlıların dahi fosilleri o kadar kusursuzca korunmuştur ki, günümüzde görmediğimiz bu canlıların nasıl bir yapıya sahip olduklarını anlamamız mümkün olabilmektedir. Bu kadar zengin fosil kaynaklarının içinde, bir tane dahi ara geçiş formunun bulunmaması ise, fosil kayıtlarının eksikliğini değil, evrim teorisinin geçersizliğini gösterir.

Evrimcilerin Ara Geçiş Formu Çıkmazı

Önceki sayfalarda belirttiğimiz gibi evrimciler, canlıların birbirinden kademe kademe evrimleşerek türediği iddialarını doğrulayabilmek için fosil kalıntılarına başvururlar. Ancak bugün fosil kayıtlarının %99'u ortaya çıkarılmış olmasına rağmen evrim iddiasına destek olarak öne sürebildikleri tek bir delil bile yoktur. Bu nedenle teorilerine delil oluşturabilmek için kimi evrimciler kendileri fosil üretmeye çalışmış, sonradan bunların sahtekarlık veya çarpıtma ürünü olduğu anlaşılmıştır. Günümüzde yeryüzü katmanlarındaki fosiller, canlıların ilk yaratıldıklarından beri kusursuzca var olduklarını doğrulamaktadır. Glasgow Üniversitesi paleontoloji profesörü T. Neville George, bu gerçeği yıllar önce şu şekilde kabul etmiştir:
Fosil kayıtlarının (evrimsel) zayıflığını ortadan kaldıracak bir açıklama yapmak artık mümkün değildir. Çünkü elimizdeki fosil kayıtları son derece zengindir ve yeni keşiflerle yeni türlerin bulunması imkansız gözükmektedir... Her türlü keşfe rağmen fosil kayıtları hala (türler arası) boşluklardan oluşmaya devam etmektedir.7
Harvard Üniversitesi'nden paleontolog Niles Eldredge ise, Darwin'in "Fosil kayıtları yetersiz, ara formları o yüzden bulamıyoruz" iddiasının geçerli olmadığını şöyle açıklamaktadır:
Tüm deliller, fosil kayıtlarının ortaya koyduğu sonucun doğru olduğunu göstermektedir: (Fosil kayıtlarında) gördüğümüz boşluklar, hayatın tarihindeki gerçek olayları yansıtmaktadır, bunlar yetersiz bir fosil birikiminin sonucu değildir.8
Çoğu insan, fosil kayıtlarından söz edildiğinde, bu kayıtlarla Darwin'in teorisi arasında olumlu bir bağlantı olduğu şeklinde yanlış bir izlenime kapılmaktadır. Bu yanılgıdan Science dergisindeki bir makalede şöyle bahsedilir:
Evrimsel biyoloji ve paleontoloji alanlarının dışında kalan çok sayıda iyi eğitimli bilim adamı, ne yazık ki, fosil kayıtlarının Darwinizm'e çok uygun olduğu gibi bir yanlış fikre kapılmıştır. Bu büyük olasılıkla ikincil kaynaklardaki olağanüstü basitleştirmeden kaynaklanmaktadır; alt seviye ders kitapları, yarı-popüler makaleler vs... Öte yandan büyük olasılıkla biraz taraflı düşünce de devreye girmektedir. Darwin'den sonraki yıllarda, onun taraftarları bu yönde (fosiller alanında) gelişmeler elde etmeyi ummuşlardır. Bu gelişmeler elde edilememiş, ama yine de iyimser bir bekleyiş devam etmiş ve bir kısım hayal ürünü fanteziler de ders kitaplarına kadar girmiştir.9
Amerikalı paleontolog S. M. Stanley de, fosil kayıtlarının ortaya koyduğu bu gerçeğin bilim dünyasına hakim olan Darwinist dogma tarafından nasıl göz ardı edildiğini ve ettirildiğini şöyle anlatır:
Bilinen fosil kayıtları kademeli evrimle uyumlu değildir ve hiçbir zaman da uyumlu olmamıştır. İlgi çekici olan, birtakım tarihsel koşullar aracılığıyla, bu konudaki muhalefetin gizlenmiş oluşudur... Çoğu paleontolog, ellerindeki kanıtların Darwin'in küçük, yavaş ve kademeli değişikliklerin yeni tür oluşumunu sağladığı yönündeki vurgusuyla çeliştiğini hissetmiştir... ama onların bu düşüncesi susturulmuştur.10

Evrimcilerin Sahte Delilleri

Piltdown Adamı

Milyonlarca gerçek fosilin karşısında evrimcilerin delil iddiasıyla halka sunduğu fosiller ise sahtekarlık, saptırma, gözboyama ve aldatmacadan ibarettir. Örneğin;

Piltdown Adamı
Darwinistlerin yıllarca hararetle savundukları, basın yayın organlarından ders kitaplarına kadar her yerde halka büyük deliller olarak tanıttıkları Pildown Adamı, sahtekarlık örneklerinden biridir. 40 yıl boyunca evrimin en önemli delili olarak tanıtılan "Piltdown Adamı"nın aslında hiç var olmadığı, fosilin, insana ait bir kafatasına orangutan çenesi eklenerek elde edilen bir "sahte delil"den ibaret olduğu,
Evrimciler tarafından Nebraska Adamı adıyla evrime delil olarak halka tanıtılan tek bir diş fosilinin gerçekte bir yaban domuzuna ait olduğu,
"At Serisi" diye tanıtılan sahte dizilimdeki fosillerin, geçmişte farklı devirlerde ve farklı coğrafyalarda yaşamış bağımsız canlı türlerinden ibaret olduğu,
Ramapithecus fosili ve Australopithecus Serisi'nin geçmişte yaşamış ve soyu tükenmiş maymun türlerinden ibaret olduğu, bu fosilllerin tamamen gözboyamaya yönelik biçimde resmedildikleri,
Heackel tarafından ortaya atılan ve sözde evrim sırasında geçirilen evrelerin anne karnında bebeğin gelişimi sırasında tekrar ettiği tezine dayanak olarak sunulan çizimlerin tamamen sahtekarlıktan ibaret olduğu anlaşılmış ve Darwinistlerin ellerinde, teorilerini ispat edebilmek için sunabilecekleri hiçbir materyal kalmamıştır.

Kambriyen Dönemi Fosilleri ve Türlerin Yaratılışı

Kompleks canlıların fosillerine rastlanan en eski yeryüzü katmanı, yaşı 543 ila 490 milyon yıl olarak hesaplanan Kambriyen tabakadır. Kambriyen devirden daha eski tabakalarda,
tek hücreli canlılar dışında hiçbir canlının fosiline rastlanmaz. Kambriyen devirde ise, birbirinden son derece farklı canlı türleri aniden ortaya çıkar. Deniz anaları, deniz yıldızları, trilobitler, salyangozlar, deniz laleleri, balıklar gibi otuzu aşkın canlı türü bir anda belirir.
Üstelik aniden ortaya çıkan bu canlılar, evrim teorisinin varsayımlarının tam aksine, basit değil son derece kompleks vücut yapılarına sahiptirler.
Evrim teorisinin yanılgılarına göre, canlı türlerinin daha ilkel başka canlılardan evrimleşmiş olmaları gerekir. Oysa Kambriyen dönemi canlılarının öncesinde, başka hiçbir kompleks canlı yoktur. Kambriyen devri canlıları, hiçbir ataları olmadan, bir anda var olmuşlardır.
Trilobit Gözü 
380 Milyon Yıllık Trilobit Fosili
Trilobitler, Kambriyen döneminde ortaya çıkan canlıların en önemlilerinden biridir. Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşamış, Kambriyen döneminin en fazla iz bırakan canlılarıdır. Trilobitlerin en hayranlık uyandıran özelliklerinden biri ise, çok mercekli gözleridir. Bu gözler, göze ait sayısız birim içerir. Her birim bir mercektir. Bunların her biri farklı bir görüntü algılar ve bu görüntü bir bütün halinde birleşir.
Yapılan araştırmalar bir trilobit gözünde üç binden fazla mercek olduğunu göstermiştir. Üç binden fazla mercek, üç binden fazla farklı görüntünün bu canlıya ulaşması anlamına gelmektedir. Bu da, 530 milyon yıl önce yaşayan bir canlının, göz ve beyin yapısının ne kadar kompleks olduğunu ve evrimle hiçbir şekilde meydana gelemeyecek kusursuz bir yapı sergilediğini açıkça göstermektedir.
Evrim teorisinin yaşayan en ünlü savunucusu olan İngiliz zoolog Richard Dawkins bu konuda şu itirafı yapar:
Kambriyen devri canlıları, sanki hiçbir evrim tarihine sahip olmadan, o halde, orada meydana gelmiş gibidirler.11
Bu durum, evrim teorisini kesinlikle geçersiz kılmaktadır. Çünkü Darwin, Türlerin Kökeni adlı kitabında şöyle yazmıştır:
Eğer aynı sınıfa ait çok sayıdaki tür gerçekten yaşama bir anda ve birlikte başlamışsa, bu, doğal seleksiyonla ortak atadan evrimleşme teorime öldürücü bir darbe olurdu. 12
Darwin'in korktuğu bu öldürücü darbe, fosil kayıtlarının henüz başlangıcında Kambriyen devirden gelmiştir.
Kambriyen devirden sonraki fosil katmanlarında da canlı türleri hep bir anda ve eksiksiz yapılarıyla belirir. Balıklar, amfibiyenler, sürüngenler, kuşlar ve memeliler gibi temel canlı grupları ve bunların içindeki yüz binlerce farklı tür canlı, yeryüzünde hep bir anda ve eksiksiz biçimde ortaya çıkmıştır. Bu grupların arasında evrimcilerin hayal ettikleri ara geçiş formlarından tek bir tane bile yoktur.
 
Çin'in Chengjang bölgesinde ortaya çıkarılan Kambriyen canlılarındaki çeşitlilik ve özel yapılar oldukça dikkat çekicidir. Bu canlılar, çeşitli bölümlerden oluşmuş bedenlere, özel fonksiyonlara sahip antenlere, avlanma yeteneğine ve oldukça kompleks anatomik yapılara sahiptirler. Yaklaşık yarım milyar yıl önce böyle canlıların yaşamış oldukları gerçeği, evrim teorisini tümüyle ortadan kaldırmaktadır.

Fosil kayıtlarının ortaya koyduğu bu gerçek, ne işlevsel ne de şekilsel olarak canlıların basitten komplekse doğru bir evrim geçirmediğini, canlı türlerini Allah'ın yarattığını ispatlamaktadır. Evrimci paleontolog Mark Czarnecki, bu gerçeği şöyle itiraf eder:
Teoriyi ispatlamanın önündeki büyük bir engel, her zaman için fosil kayıtları olmuştur... Bu kayıtlar hiçbir zaman için Darwin'in varsaydığı ara formların izlerini ortaya koymamıştır. Türler aniden oluşurlar... Ve bu beklenmedik durum, türlerin Allah tarafından yaratıldığını savunan yaratılışçı görüşü desteklemektedir.13

Dipnotlar:
11 Richard Dawkins, The Blind Watchmaker, 1986, s.229
12 Charles Darwin, The Origin of Species, 1 b., s.302
13 Mark Czarnecki, McLean's, 19 Ocak 1981, s.56

Bir Kısım Medyanın "Kayıp Halka Bulundu" Manşetleri Bilim Dışı Bir Aldatmacadır

Evrimci medyada sık sık karşınıza çıkan Darwinizm yanlısı haberler, spekülasyonlardan ve propagandadan ibarettir. Bu haberler, Darwnizm'in yenilgiye uğradığı gerçeğini gizleyebilmek amacıyla yapılır.
Bir fosil bulgusunu haber veren bir gazetenin, manşetten "kayıp halka"nın bulunduğu gibi bir duyuru yaptığını mı gördünüz? O halde okumakta olduğunuz haberin, hiçbir bilimsel değer taşımadığına hemen o anda kanaat getirebilirsiniz. Ciddi bilim adamları "kayıp halka" fikrinin ve fosillere dayalı evrimsel hikaye anlatımının bilim dışı olduğunu on yıllar önce kabul etmiş ve bunun kullanımını terk etmişlerdir.
Dünyanın en ünlü bilim dergilerinden Nature'ın editörü ve aynı zamanda bir paleontolog olan Henry Gee, 1999 basımı In Search of Deep Time (Geçmiş Zamanların Arayışında) başlıklı kitabında bu gerçek hakkında şunları yazar:
Gazeteciler ve manşet yazarlarının, ataları bulma arayışları ve kayıp bağların keşfiyle ilgili olarak dört bir yanda sürdürdükleri gevezelikle karşılaştığımızda şunu öğrenmek şaşırtıcı gelebilir: Birçok profesyonel paleontolog, canlılığın tarihini senaryo ve hikayelere dayanarak incelememektedirler ve evrimsel tarihin hikaye anlatım şeklini, bilimdışı olması yüzünden otuz seneden fazla bir süre önce terk etmişlerdir.14
Israrla sürdürülen kayıp halka haberlerinin amacı, türlerin başka türlerden evrimleştiği varsayımının doğrulanmasının bir ‘keşif meselesi' olduğu izlenimini vermektir. Ne var ki bir asırdan fazla süredir yapılan kazılar, türler arasında geçiş formları bulunacağı şeklindeki beklentiyi sonuçsuz bırakmıştır. Önde gelen paleontologlardan A. S. Romer, bu gerçeği kabul ederek, daha 1963 yılında şunları söylemiştir:
Bağlantılar, tam da [türler arasında geçiş gösterebilmek için] onlara en hararetli bir şekilde ihtiyaç duyduğumuz noktalarda bile kayıptırlar ve birçok bağlantının kayıp olmayı sürdürmesi kuvvetle muhtemeldir. 15
Paleontologlar "kayıp halkaları" hala "kayıp listesinde" tutmaktadırlar. İtirafları da bazı medya kuruluşlarının oluşturmaya çalıştığı izlenimin tam tersi yöndedir. Örneğin ABD'nin en önde gelen paleontologları arasında yer alan Harvard Üniversitesi'nden Niles Eldredge ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nden Ian Tattersall'un şu sözleri, medyadaki ümitvar beklenti havasından tümüyle yoksundur:
Canlıların evrimsel tarihlerinin bir keşif meselesi olduğu düşüncesi, bir efsanedir. Eğer öyle olsaydı, ne kadar çok hominid fosili bulursak, insanın evrimi hikayesinin de o kadar açık hale gelmesi gerekirdi. Oysa eğer bir şey olduysa, bunun tam tersi olmuştur. 16
Özetle, kayıp halka, bir keşif meselesi değil, paleontologlar için çoktan geçerliliğini yitirmiş bir fikirdir ve bilimsel incelemenin konusu olamaz. O halde neden ısrarla bu bilimdışı efsanenin propagandası yapılmaktadır?
Bu soruya verilecek cevap, evrim teorisinin temsil ettiği dünya görüşüyle ilgilidir. Darwin'in evrim teorisi, 19. yüzyılda ortaya atıldığından beri, materyalistlerin ve ateistlerin var güçleriyle tutunup ayakta tutmaya çalıştıkları bir teoridir. Çünkü bu teori, tamamen hayali bir senaryoya dayanıyor olmasına rağmen, materyalistlere sözde bilimsel bir var oluş hikayesi sunmuştur.
Evrimci düşünür Mary Midgley, bu gerçeği "Evrim teorisi, bizim var oluş hikayemizdir… Bizlere buraya nasıl geldiğimizi söyler ve bizler bize ne olduğumuzu söylemesini umarız" diyerek ifade etmiştir. 17
Darwinist biyolog Edward O. Wilson, yazarı olduğu biyoloji ders kitabı Life on Earth (Yeryüzünde Yaşam)'ın sonunda, kitapta ortaya koyduğu evrimci iddialar için şu itirafı yapmaktadır:
Her nesil kendi var oluş hikayesine ihtiyaç duyar ve bunlar da bizimkiler. 18
İşte ‘kayıp halka' propagandası, Midgley ve Wilson'ın işaret ettiği evrimci var oluş masalının, toplumda yaşatılması için devam ettirilen bir aldatmacadır. Evrim propagandası, materyalistler açısından dünya görüşlerini ayakta tutma çabalarının bir numaralı aracıdır. Kayıp halka kavramı da Darwin'in teorisinin vadettiği hayali ortak atalar fikri açısından kilit bir kavramdır. Dolayısıyla evrimciler bu kavramı ne kadar gündemde tutabilirlerse, materyalist inançlarına o kadar çok destek sağlayacaklarını ummaktadırlar. Kayıp halka manşetleri vasıtasıyla, Darwinizm'in çöküşünün gizlenmeye çalışılmasının sebebi de budur. 
Evrimci medyanın tüm çabasına rağmen, kayıp halka manşetleriyle duyurulan fosiller, ne bir kayıp halkadır ne de bunların Darwin'in teorisini doğrular bir yönü vardır. Bu haberler, soyu tükenmiş türlere ait yeni fosiller üzerinde yapılan bilim dışı spekülasyonlardan ibarettir. Bu bilim dışı propaganda şu gerçeği değiştiremeyecektir: Bizzat evrimci bilim adamları kayıp halka fikrinin hiçbir bilimsel dayanağı olmadığını, fosil kayıtlarında geçiş formlarından eser bulunmadığını itiraf etmektedirler. Fosil kayıtlarının gösterdiği gerçek evrimin hiçbir şekilde yaşanmadığıdır.
Yaratılış Atlası serisinin 3. cildi olan bu kitabın ilerleyen sayfalarında –önceki 2 ciltte de olduğu gibi- on milyonlarca hatta yüz milyonlarca yıldır hiçbir değişim geçirmemiş canlıların fosillerini ve bunların günümüzdeki örneklerini göreceksiniz. Bugün sayısız örneği bulunmuş olan bu "yaşayan fosiller"in evrimci yayın organlarında pek duyurulmamasının, bunun yerine hayali "kayıp halka" haberlerine başvurulmasının son derece ön yargılı bir propagandanın ürünü olduğuna şahit olacaksınız. Bilimsel gelişmeleri duyurmak adı altında çeşitli sahtekarlıkların, gerçek dışı iddiaların gündemde tutulmasının materyalist zihniyetin bir ürünü olduğu gerçeğiyle karşılaşacaksınız.
Aynı zamanda milyonlarca yıldır mükemmel ve kompleks özellikleriyle, tam ve noksansız olarak varlıklarını sürdüren canlıların, Yaratılış gerçeğinin açık birer kanıtı olduğunu da hiçbir şüpheye yer vermeyecek, kesin bir kanaat oluşturacak şekilde okuyacaksınız.
 "Birinci nokta bencillik ve vahşet içimizdeki doğal bir şeydir, en uzak atamızdan bize miras kalmıştır… O zaman vahşilik insanlar için normaldir; evrimin bir ürünüdür."
Evrimci bilim adamı P.J. Darlington'un bu sözleri, Darwinizm'in gerçek zihniyetini göstermesi açısından önemlidir. Başta komünizm ve faşizm olmak üzere toplumları adeta hayvan sürüleri olarak değerlendiren, insani ve ahlaki değerleri hiçe sayan, güç ve iktidar için her türlü yolun meşru olduğunu savunan Darwinist ideolojilerin insanlığa getirdiği dehşet ve yıkım çok büyük olmuştur.
Kanlı komünist diktatörlerden Stalin'in "Genç nesillerin zihnini yaratılış düşüncesinden arındırmak için onlara tek bir şeyi öğretmeliyiz: Darwin'in öğretilerini." sözleri, Çin'de on milyonlarca insanı acımasızca katlettiren, bir o kadarını da açlığa terk eden Mao'nun "Çin sosyalizminin temeli Darwin'e ve evrim teorisine dayandırılmıştır." itirafı, Darwinizm'in, kan dökücü Marksist, Leninist, Maocu ideolojilerin ayakta durması için son derece hayati olduğunun ispatıdır.
Faşist lider Adolf Hitler, ünlü kitabı Kavgam'da, Ari ırkın doğa tarafından üstün kılındığını iddia etmiş, bu kitabın ismini seçerken de Darwin'in "yaşam kavgası" fikrinden esinlenmiştir. Hitler, 1933'deki ünlü Nürnberg mitinginde ise, "Yüksek ırkın düşük ırkları idare ettiği, bunun doğada görülen bir hak olduğu ve tek mantıklı hak olduğu" şeklindeki Darwinist görüşü dile getirmiştir. Ünlü evrimci Stephen Jay Gould'un Almanya'da Darwinizm'in bir savaş nedeni haline geldiği şeklindeki tesbiti ise oldukça önemlidir.
Hitler'in en büyük müttefiki olan Benito Mussolini ise 1935te başlattığı Etiyopya işgalini Darwin'in ırkçı görüşlerine ve yaşam mücadelesi kavramına dayandıracak, İngiliz İmparatorluğun'un zayıflamasının nedeni olarak "evrimin en önemli itici gücü olan savaştan kaçmaya çalışması" yorumunu yapacak kadar koyu bir Darwinistti.

Darwin'in, Mantık ve Bilim Dışı Formülü

Evrim teorisi söz konusu olduğunda pek çok kişi, bunun, bilimsel bir mesele olduğunu ve bilim adamları kadar bilgi sahibi olmayanların Darwinizm'i anlamalarının imkansız, üzerinde tartışmalarının da yersiz olduğunu zanneder. Nitekim Darwinistler de bu yanlış düşünceyi teşvik etmek için, Latince kelimeler ve halkın geneli tarafından bilinmeyen bilimsel terimler kullanır, karmaşık anlatımlar yapar, sık sık demagojiye başvurur ve içi boş sloganlar kullanarak bilimsel bir konudan bahsediyorlarmış izlenimi uyandırırlar.
Oysa Darwinizm'in temel iddiası tamamen bilim dışıdır ve bu iddiadaki mantık sefaleti, ilkokul çağındaki çocukların dahi anlayabileceği kadar açıktır. Sözde ilkel dünya ortamında, çamurlu bir su birikintisinin içinde, nasıl olduğu asla açıklanamayan bir şekilde ilk hücre meydana gelmiş, daha sonra tesadüfler bu hücreden hayvanları, bitkileri, insanları ve medeniyetleri meydana getirmiştir. Yani tüm insanlık ve medeniyet, bütün bitki ve hayvan alemi, sözde, bol miktarda çamur, uzun zaman ve bol bol tesadüfün eseridir.
Darwinizm'in Formulü
Bol çamurlu su + Uzun zaman + Bol tesadüf = Medeniyet
Açıkça bir mantık çöküntüsü içinde olan Darwinistlere göre, her biri şuursuz olan bu maddeler, akıl ve vicdan sahibi, düşünen, seven, merhamet eden, muhakeme yeteneğine sahip, tablolar ve heykeller yapan, senfoniler besteleyen, romanlar yazan, gökdelenler inşa eden, atom reaktörleri kuran, hastalıkların sebebini bulan ve şifaya vesile olacak ilaçlar üreten, siyaseti yönlendiren insanları meydana getirmiştir. Yeterince zaman geçince, çamurlu suyun içinden tesadüfler sonucunda, aslanlar, kaplanlar, tavşanlar, geyikler, filler, kediler, köpekler, kelebekler, sinekler, timsahlar, balıklar, kuşlar çıkmıştır. Yine aynı çamurdan, birbirinden farklı koku ve lezzetleriyle çeşit çeşit meyveler ve sebzeler, portakallar, çilekler, muzlar, elmalar, üzümler, domatesler, biberler; eşsiz görünümleriyle çiçekler ve diğer bitkiler çıkmıştır.
Kısaca, Charles Darwin'den bugüne sayısız evrimci makalede, kitapta, filmde, gazete haberlerinde, dergi yazılarında, televizyon programlarında anlatılan masal, bataklığın içinden tesadüfen ortaya çıkan canlılığın senaryosundan ibarettir. Yani, siz bir Darwiniste "Bu medeniyet nasıl oluştu?", "Bu kadar farklı canlı türü nasıl meydana geldi?" , "İnsan nasıl var oldu?" gibi sorular yönelttiğinizde, size vereceği cevabın özü şudur: Tesadüfler, bir bataklığın içinden tüm bu sayılanları, zaman içinde meydana getirdi.
Kuşkusuz böyle bir hikayeye inanabilmek için ya akıl zayıflığı içinde olmak ya da kavrama ve düşünme yeteneğinden tamamen yoksun olmak gerekir. Ama asıl şaşırtıcı olan, böylesine akıl ve mantık dışı bir teorinin yıllar boyunca destek görmesi, bilimsellik kılıfı altına gizlenerek sürekli telkin edilmesidir.
Çamur
Zaman
Tesadüf
Doğa Olayları

Darwinizm'in Yalanları Deşifre Olmuştur

19. yüzyılın ilkel koşulları altında ortaya atılan evrim teorisinin, gelişen bilim ve teknolojinin bulgularıyla geçersizliği ispatlanmış, Darwin'in iddialarının hiçbir gerçekliği olmadığı görülmüştür. Evrim sürecinin mekanizmaları olarak öne sürülen doğal seleksiyon ve mutasyonların, Darwinistlerin ön gördüğü gibi bir etkisi olmadığı, yani yeni canlı türleri meydana getirmelerinin imkansız olduğu anlaşılmıştır.
TİMSAH
100 Milyon Yıllık Timsah Fosili
Timsahlar yaşayan fosil örneklerinden biridir. Bütün vücut yapıları eksiksiz bir biçimde aniden ortaya çıkmış ve yüz milyon yılı aşkın bir süredir (timsahların 140 milyon yıllık fosilleri bulunmaktadır) hiçbir değişim geçirmeden günümüze ulaşmışlardır. Resimdeki 100 milyon yıllık timsahla, günümüzdekiler arasında bir fark olmaması, bu gerçeği bir kez daha vurgulamaktadır.
Darwinizm'e asıl darbeyi vuran ise fosil bulguları oldu. Darwin'in iddiasına göre, bütün farklı canlı türleri sözde tek bir ilkel atadan meydana gelmişti. Bu iddianın ispatlanabilmesi içinse, canlı tarihinin önemli bir belgesi olan fosil kayıtlarında, bu sözde ilkel atayı ve bu hayali atadan türlerin nasıl geliştiğini gösteren izler olmalıydı. Örneğin, eğer tüm memeliler evrimcilerin iddia ettiği gibi sürüngenlerden türemişlerse, mutlaka yarı sürüngen yarı memeli bir canlıya ait fosilin bulunması gerekiyordu. Yapılan araştırmalarda, pek çok canlı türüne ait, milyonlarca fosil elde edildi. Ancak canlı türleri arasında geçiş olduğunu gösteren bir tane dahi fosil bulunamadı. Bulunan tüm fosiller, canlıların sahip oldukları tüm özelliklerle eksiksiz olarak bir anda ortaya çıktıklarını, yani yaratıldıklarını göstermekteydi.
Bu gerçek karşısında evrimciler, çeşitli yalanlara başvurdular. Paleontolojinin yüz karası olarak kabul edilen fosil sahtekarlıkları yaptılar. Soyu tükenmiş bazı canlılara ait fosiller üzerinde oynamalar yaparak, çeşitli senaryolar öne sürerek insanları aldatmaya çalıştılar.
Bu senaryoların en ünlülerinden biri "atın evrimi" hikayesidir. Hindistan, Güney Amerika, Kuzey Amerika ve Avrupa'da değişik zamanlarda yaşamış, farklı tür canlılara ait fosiller evrimcilerin hayal güçleri doğrultusunda küçükten büyüğe doğru dizilerek gerçek dışı bir şema oluşturulmuştur. Değişik araştırmacıların öne sürdükleri, 20'den fazla değişik atın evrimi şeması vardır.
Evrimcilerin hayal güçlerini kullanarak ortaya attıkları atın evrimi şemaları bilimsel değildir. Dünyanın farklı yerlerinde, farklı dönemlerde yaşamış, farklı canlı türlerine ait fosil örnekleri arka arkaya sıralanarak elde edilmiştir. Gerçekte ise böyle bir evrim süreci hiç yaşanmamıştır.
Hepsi de birbirinden farklı olan bu soy ağaçları hakkında evrimciler arasında da görüş birliği yoktur. Bu sıralamalardaki tek ortak nokta, 55 milyon yıl önceki Eosen döneminde (54 – 37 milyon yıl) yaşamış Eohippus (Hyracotherium) adlı köpek benzeri bir canlının atın ilk atası olduğuna inanılmasıdır. Oysa atın milyonlarca yıl önce yok olmuş atası olarak sunulan Eohippus, halen Afrika'da yaşayan ve atla hiçbir ilgisi ve benzerliği olmayan Hyrax isimli hayvanın hemen hemen aynısıdır.19
Üstelik, Eohippus ile aynı katmanda, günümüzde yaşayan at cinslerinin de (Equus nevadensis ve Equus occidentalis) fosillerinin bulunduğu tespit edilmiştir.20  Bu, günümüzdeki at ile onun sözde atasının aynı zamanda yaşadığını göstermektedir ki, atın evrimi denen sürecin hiçbir zaman yaşanmadığının kanıtıdır.
Evrimciler tarafından ortaya atılan "at serisinin" uğradığı akıbet, kuşların, balıkların, sürüngenlerin ve memelilerin, kısaca tüm canlı türlerinin, hayali ortak ataları ve sözde evrimsel soy ağaçları için de geçerlidir. Bugüne kadar, herhangi bir canlı türünün atası olarak gösterilen fosillerin tamamının, ya soyu tükenmiş bir canlıya ait olduğu anlaşılmış ya da evrimcilerin fosil üzerinde oynama yaptıkları ortaya çıkmıştır.

Şeytanın Oyunu Bozulmuştur

Darwinizm, dünya tarihinin en kapsamlı ve en hayret verici aldatmacası olarak tarihe geçmiştir. Milyarlarca insanın adeta hipnoza girmiş gibi bu aldatmacaya kapılmış olması, tüm mantık dışı iddialarına rağmen Darwinizm'den etkilenmesi ise aslında mucizevi bir durumdur. Bugüne kadar evrim teorisine dünya genelinde verilen destek ve bu masalın böylesine kabul görmesi, şeytanın insanlığa bir oyunudur. Şeytan, büyük bir kitleyi Darwinizm'i öne sürerek yönlendirmektedir.
Çok yakın tarihe kadar, kimse şeytanın bu oyununu bozmaya, insanlara gerçeği göstermeye cesaret edememiştir. Ancak içinde bulunduğumuz yüzyılda şeytanın bu oyunu, artık tamamen bozulmuştur. Bu aldatmacanın cevabı çok detaylı olarak anlatılmış, toplumlar bu konuda tam anlamıyla bilinçlenmiştir. Allah'ın izniyle, Darwinizm'in çöküşü durdurulması mümkün olmayan bir noktaya gelmiştir. Nitekim, Darwinist dünya imparatorluğunda yaşanan paniğin asıl sebebi de budur.
Evrim Ağacı Aldatmacası
Evrimciler, soyu tükenmiş maymunlara ve geçmişte yaşamış bazı insan ırklarına ait kafataslarını kullanarak, hayali bir evrim ağacı oluşturmaya çalışmaktadırlar. Ancak, bilimsel deliller buna olanak tanımamaktadır.

Kara Hayvanlarına Ait Fosil Örnekleri (1/2)

Kaplan Kafatası

kaplan kafatası
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 80 milyon yıl
Bölge: Çin
Evrimcilerin, kaplanların sözde evrimsel atasını gösterme gayretleri boşunadır. Fosiller, kaplanların herhangi bir canlıdan türemediklerini, hep kaplan olarak var olduklarını ispatlamıştır. 80 milyon yıl önce yaşamış olan kaplanların, günümüz kaplanlarıyla aynı olduğunu gösteren resimdeki fosil, tüm evrimci iddiaları susturmaktadır. Canlılar, mutasyonların ve kör tesadüflerin neticesinde meydana gelmemiştir. Tüm canlı türlerini, üstün yaratma gücüne sahip olan Yüce Allah yaratmıştır.

Sırtlan Kafatası

sırtlan kafatası
Dönem: Senozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 8.6 milyon yıl
Bölge: Çin
Evrim iddiasını yalanlayan fosil kayıtlarında, canlı türlerinin sahip oldukları özellikleri aşama aşama kazandıklarını gösteren hiçbir iz yoktur. Örneğin, göz çukurlarından biri oluşmuş diğeri henüz meydana gelmemiş, çenesinin yarısı gelişmiş, kafatası yapısında deformasyonlar ve bozukluklar olan tek bir tane dahi sırtlan fosili yoktur. Bulunan tüm sırtlan fosilleri, bundan on milyonlarca yıl önce yaşamış sırtlanların, günümüzde yaşamakta olanların sahip oldukları tüm özellikleri taşıdıklarını ortaya koymuştur. Bunun açık anlamı, canlıların evrim geçirmedikleri, yaratıldıklarıdır.

And Ayısı Kafatası

ayı fosili
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 85 milyon yıl
Bölge: Çin
Ursidae familyasına dahil olan ayılar yırtıcı memeliler takımından canlılardır. And ayıları günümüzde sadece Güney Amerika'da varlıklarını devam ettirmektedirler. Panda ayıları gibi, onların da soyları tükenmek üzeredir.
Kafatası tüm detaylarıyla korunmuş olan bu And ayısı fosili, söz konusu canlıların tarihin her döneminde aynı olduklarını ortaya koymaktadır. 85 milyon yıl önce yaşamış bu canlının diş yapısı, göz çukurları, çene yapısı vs. And ayılarının on milyonlarca yıldır değişmediklerini, yani evrim geçirmediklerini söylemektedir. Fosil bulgularının gösterdiği gerçek, canlıların kökeninin kör tesadüfler değil, Yaratılış olduğudur.

Altın Maymun Kafatası

Dönem: Eosen dönemi
Yaş: 36 milyon yıl
Bölge: Chuan, Çin
Darwinistlerin, insanların sözde maymunlardan türedikleri iddialarına dayanak göstermeye çalıştıkları bilgilerden biri de, bazı maymun türlerinin taklit kabiliyetleridir. Maymunlar, karşılarında gördükleri hareket ve tavırları taklit edebilme yeteneğine sahiptirler. Ama bu, günün birinde insana dönüşmelerini sağlamaz. Eğer böyle olsaydı zeki olduğu bilinen diğer hayvan türlerinin de zamanla insan olmaları gerekirdi. Örneğin papağanların maymunlara ek olarak bir de, sesleri taklit ederek konuşma yetenekleri vardır. Bu durumda, Darwinistlerin mantıksız iddialarına göre, papağanların insana dönüşme ihtimali çok daha yüksek olmalıdır.
Resimdeki 36 milyon yıllık maymun kafatası fosili gibi, sayısız bulgu canlıların hep aynı kaldıklarını, hiç değişmediklerini ve bir başka canlıya dönüşmediklerini ispatlamışken, mantık dışı iddialarda ısrar etmek anlamsızdır.

Antilop Kafatası

Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 83 milyon yıl
Bölge: Çin
Evrimcilerin iddiaları doğru olsaydı, geçmişte, hem antilop özelliği taşıyan hem de farklı bir canlı türünün özelliklerine sahip olan pek çok garip canlının olması gerekirdi. Fosil kayıtlarında pek çok örneğine rastlanması gereken bu canlılar, iki farklı türün özelliklerini taşımalarıyla hemen tanınmalı ve evrimci sözde ata-torun ilişkilerinin örneği olarak sergilenmelidir. Ne var ki, sayısız masalla ve hayali senaryoyla dolu olan evrimci yayınlarda, bir tane bile ara canlı fosili sergilenmemektedir. Çünkü böyle bir fosil yoktur. Çünkü böyle bir canlı tarihin hiçbir döneminde yaşamamıştır.
Tüm canlılar, resimde örneği görülen 83 milyon yıllık antilop gibi, var oldukları ilk halleriyle günümüze kadar gelmişlerdir. Canlıların tarihi, evrim iddialarını yalanlamaktadır.

Kurt Kafatası

Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 80 milyon yıl
Bölge: Çin
Yaratılış'ın açık bir gerçek olduğunu ortaya koyan sayısız delilden biri fosil bulgularıdır. Örneğin resimdeki 80 milyon yıllık kurt kafatası fosili, canlıların milyonlarca yıl boyunca değişmediğinin, evrim geçirmediğinin, yaratıldığının ispatlarındandır.
Evrimcilerin ise teorilerini destekleyebilecek delilleri yoktur. Bu delil yoksunluğunun en önemli göstergelerinden biri, evrimcilerin kendi delillerini açıklama cesaretini bir türlü gösterememeleridir. Evrimcilerden beklenen, eğer kendi iddialarına destek olacak 3-5 tane ara fosil varsa bunları halka sunmalarıdır. Eğer bunu yapamıyorlarsa, ki hiçbir zaman yapamayacaklardır, o zaman "Neden yıllardır insanlara hayalleri gerçek gibi tanıttıklarını" açıklamaları gerekir. Yaratılış'ın ispatı olan milyonlarca fosil karşısında, Darwinistlerin artık hayal kurmayı bırakıp, gerçekleri görmelerinin vakti gelmiştir.

Kır Kurdu Kafatası

Dönem: Senozoik zaman, Miosen dönemi
Yaş: 5 milyon yıl
Bölge: Çin
Evrim teorisi, daha önce de belirttiğimiz gibi, denizden evrimleşerek çıkan hayali birtakım canlıların sürüngenlere dönüştüğünü, kuşların da sürüngenlerin evrimleşmesiyle oluştuğunu iddia eder. Aynı senaryoya göre sürüngenler yalnızca kuşların değil, aynı zamanda memelilerin de atasıdır. Sürüngenlerin memelilere evrimleştiği yönündeki varsayımın hiçbir bilimsel temeli olmadığının en önemli ispatlarından biri de fosil kayıtlarıdır. Bugüne kadar yapılan tüm araştırmalara rağmen, sürüngenlerle memelileri birbirine bağlayabilecek tek bir ara form fosili dahi bulunamamıştır. Bundan sonra da bulunması mümkün değildir. Çünkü böyle bir ara canlı hiçbir zaman yaşamamıştır. Bu nedenledir ki evrimci Roger Lewin, "İlk memeliye nasıl geçildiği hala bir sırdır." demek zorunda kalır. (Roger Lewin, "Bones of Mammals, Ancestors Fleshed Out", Science, cilt 212, 26 Haziran 1981, s. 1492)

Tavşan Kafatası

Dönem: Senozoik zaman, Oligosen dönemi
Yaş: 33 milyon yıl
Bölge: Wyoming, ABD
Eğer Darwinistlerin iddiaları doğru olsaydı, bugüne kadar yapılan kazılarda kafatası henüz gelişmemiş, göz çukurlarından biri olan diğeri olmayan, yarım kulaklı, yarım çeneli gibi pek çok garip tavşan fosiline rastlanmış olması gerekirdi. Ancak böyle yarı gelişmiş bir tavşan fosili hiç görülmemiştir. Elde edilen her tavşan fosili, resimdeki 33 milyon yıllık tavşan fosilinde olduğu gibi, tüm özellikleriyle tam ve eksiksizdir. Bu durumda, Darwinistlerin iddialarında ısrarlı olmalarının bir manası yoktur, çünkü bulgular iddialarını desteklememektedir. Bilimin gösterdiği gerçek evrim değil, Yaratılış'tır.

Tilki Kafatası

Dönem: Senozoik zaman, Pliosen dönemi
Yaş: 5 - 1.8 milyon yıl
Bölge: Asya
Tilki, Canidae (köpekgiller) familyası içinde bulunan bir memeli türüdür. Resimde görülen tilki kafatası fosili yaklaşık olarak 5 milyon yaşındadır ve günümüzdeki tilkilerle aynı özelliklere sahiptir. Dikkat edilirse, bulunan her yeni fosil, yıllardır süregelen "evrimci inançları" altüst ediyor, o güne kadar ortaya attıkları senaryolara uymadığı için evrimcileri yeni senaryolar üretmek zorunda bırakıyor. Yeni üretilen senaryolar da hemen çürütülüyor ve evrimciler büyük bir çıkmaz içinde bocalamaya devam ediyor lar.

Rakun Kafatası

Dönem: Senozoik zaman, Miosen dönemi
Yaş: 12 - 7 milyon yıl
Bölge: Çin
Resimdeki rakun fosili, dişleri, kafatası ve çene yapısıyla günümüz rakunlarından farksızdır. Bu durum bir kez daha göstermektedir ki, canlı türleri fosil kayıtlarında ilk olarak nasıl belirdiyse, o şekilde kalmakta ve aradan milyonlarca yıl geçse dahi değişmemekte, yani evrim geçirmemektedir. Yaşayan fosiller, canlıların evrim geçirmediklerini, yaratıldıklarını göstermektedir.
Türler günümüzdeki beden yapılarına, evrimcilerin öne sürdüğü gibi tesadüfi bir değişim sürecinden geçerek ulaşmamışlardır. Hepsi Yüce Allah tarafından kusursuzca var edilmişlerdir ve yeryüzündeki varlıkları boyunca hep yaratıldıkları şekilde yaşamışlardır.

Timsah Kafatası

Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 100 milyon yıl
Bölge: Çin
Çin'in Guangdong bölgesinde bulunan bu yüz milyon yıllık yavru timsah fosilinin çene yapısı çok iyi korunmuştur. Bu kafatası fosili, günümüzde yaşamakta olan timsahlarla kıyaslandığında, arada hiçbir fark olmadığı açıkça görülecektir. Eğer bir canlı yüz milyon yıl boyunca en küçük bir değişiklik dahi geçirmemişse, o zaman canlıların evrimi hikayesinden bahsetmek mümkün değildir.

Sırtlan Kafatası

Dönem: Senozoik zaman, Miosen dönemi
Yaş: 23 - 5 milyon yıl
Bölge: Çin
Resimde görülen 23 – 5 milyon yıllık sırtlan kafatası fosili, tüm canlı türlerinin, yeryüzünde bir anda ve ayrı ayrı ortaya çıktıklarını gösteren delillerden biridir. Çok iyi korunmuş bir şekilde elde edilen bu sırtlan fosili, çenesi, göz çukurları, kesici dişleri ve diğer tüm detaylarıyla günümüzdeki örnekleriyle birebir aynıdır. Evrimciler bu gibi fosiller karşısında çaresizdirler ve bulunan her yeni fosil bu çaresizliklerini kat kat artırmaktadır.

Zebra Kafatası

Dönem: Mezozoik zaman, Kretase - Eosen dönemi
Yaş: 70 - 40 milyon yıl
Bölge: Çin
Evrimcilerin çok uzun yıllardır aradıkları ara geçiş fosilleri hiçbir şekilde bulunamamakta, öte yandan Yaratılış gerçeğini ortaya koyan fosillere her gün bir yenisi eklenmektedir. Resimdeki zebra kafatası fosili de bu örneklerden biridir. Diş ve çene yapısı günümüz örneklerinden farksız olan bu fosil, evrim teorisinin büyük bir aldatmacadan ibaret olduğunu, tüm canlıları Allah'ın yarattığını bir kez daha teyit etmektedir.

Antilop Kafatası

Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi
Yaş: 50 milyon yıl
Bölge: Çin
Diğer tüm canlılar gibi, antilopların da evrim geçirmediğinin delili olan resimdeki fosil, 50 milyon yaşındadır. Eğer evrimcilerin iddiası doğru olsaydı aradan geçen 50 milyon yıl içinde antilopların değişik yapılar geliştirmesi, günümüzdeki antiloplardan çok farklı olması gerekirdi. Ancak antiloplar ilk var oldukları gün hangi özelliklere sahipse, bugün de aynı özelliklere sahiptir ve bu durum, evrimi yerle bir etmektedir.

Kaplan Kafatası

Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 90 milyon yıl
Bölge: Çin
Darwinistlerin açmazda olduğu konulardan biri de memelilerin kökenidir. Evrimciler, memelilerin kökenine ve bu sınıfa dahil canlıların birbirleriyle olan sözde evrimsel akrabalık ilişkilerine dair hiçbir kanıt gösteremezler. 20. yüzyılın önde gelen evrimcilerinden George Gaylord Simpson'ın açıklamaları, evrim teorisinin ne kadar büyük bir çıkmaz içinde olduğunu göstermektedir:
"Bu, memelilerin 32 ayrı takımının hepsi için geçerlidir... Her takımın bilinen en eski ve (sözde) en ilkel üyesi, bu takıma ait temel karakterlerin hepsine zaten sahiptir ve hiçbir durumda bir takımdan bir diğerine doğru ilerleyen devamlı bir gelişim bilinmemektedir. Çoğu örnekte farklılık o kadar keskin ve boşluk o kadar büyüktür ki, tüm bir takımın kökeni spekülatif ve son derece tartışmalıdır…" (George G., Simpson, "Tempo and Mode in Evolution", Columbia University Press, New York, 1944, p. 105, 107)

Antilop Kafatası

Dönem: Senozoik  zaman, Eosen dönemi
Yaş: 50 milyon yıl
Bölge: Çin
Bovidae familyasına dahil olan antiloplar en hızlı hareket eden kara canlılarından biridir. Yaklaşık 30 farklı cinste, 90'a yakın türü olduğu bilinmektedir.
Fosil kayıtlarına göre memeliler sınıflamasına dahil canlılar yeryüzünde aniden ortaya çıkmıştır. Dahası, aniden ortaya çıkan memeliler birbirlerinden çok farklıdırlar. Yarasa, at, fare ve balina gibi son derece farklı canlıların hepsi memelidir ve aynı jeolojik dönemde ortaya çıkmışlardır. Bu canlıların aralarında evrimsel bir bağ kurmak, en geniş hayal gücü için bile imkansızdır. Ne var ki evrim teorisinde, imkansız olanı yapılmaya çalışılır, hezeyanları bilimsel bilgiymiş gibi gündeme getirilerek kitleler aldatılmaya çalışılır.

Kaplan Kafatası

Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 89 milyon yıl
Bölge: Çin
Darwinistler memelilerin sürüngenlerden türediğini iddia ederken, tarihte yaşamış ve soyu tükenmiş "memeli benzeri" bazı sürüngenlerin fosillerini öne sürerler. Bu canlıların soylarının tükenmiş olması, evrimcilere istedikleri gibi spekülasyon yapma imkanı tanımaktadır. Ancak bilimsel araştırma ve incelemeler bu iddianın geçersizliğini ortaya koymuştur. Örneğin, memeli benzeri sürüngenlerin beyinlerinin incelenmesi sonucunda, bu canlıların memeli özellikleri göstermedikleri, tamamen sürüngenlere benzedikleri sonucu elde edilmiştir.
Üstelik fosil kayıtları da farklı memeli türlerinin sahip oldukları tüm özelliklerle birden bire ortaya çıktıklarını ve hiç değişmediklerini ortaya koymuştur. Resimdeki 90 milyon yaşındaki kaplan fosilinin günümüzde yaşayan kaplanlardan farksız olması evrimin olmadığını gösteren ispatlardan biridir.

Kaplan Kafatası

Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 89 milyon yıl
Bölge: Çin
Evrimcilerin, memelilerin sözde atası olarak gösterdikleri "memeli benzeri sürüngenler" tarihte yaşamış ve soyu tükenmiş ayrı canlı türleridir. Ne memelilerle ortak bir ataları vardır, ne de başka bir canlıya dönüşmüşlerdir. Tom Kemp, New Scientist dergisindeki "The Reptiles That Became Mammals" (Memeliye Dönüşen Sürüngenler), başlıklı evrimci yazısında memeli benzeri sürüngenlerin fosil kayıtlarında aniden belirdiklerini ve başka bir türe (memelilere) dönüşmeden yok olduklarını şöyle kabul etmektedir:
"Memeli benzeri sürüngenlerin her türü fosil kayıtlarında aniden belirirler ve öncelerinde bir ataları yoktur. Bir süre sonra, aynı şekilde aniden, arkalarında soyları olan bir tür bırakmadan kaybolurlar." (Tom Kemp, "The Reptiles That Became Mammals", New Scientist, sayı 92, 4 Mart 1982, s. 583)

Kaplan Kafatası

Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 89 milyon yıl
Bölge: Çin
Fosil kayıtlarında memeliler hep memeli, sürüngenler hep sürüngen olarak görülmektedir. İki farklı türün birbirine dönüştüğünü ispatlayan hiçbir somut bulgu yoktur. Evrimciler istedikleri kadar hayal kurmaya devam edebilirler, fosiller bu hayallerini asla gerçeğe dönüştürmeyecektir. 90 milyon yaşındaki kaplan fosilinin de ortaya koyduğu gibi, canlılar evrim geçirmemiştir. Canlı ve cansız tüm varlıklar, alemlerin Rabbi olan Allah'ın eseridir.

Kurt Kafatası

Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 120 milyon yıl
Bölge: Çin
Memelilerin kökeni konusunda evrimcilerin öne sürdüğü iddialar, akıl ve mantık dışı pek çok hikaye içermektedir. Hiçbir bilimsel bulguyla desteklenmeyen bu hikayeler, propaganda malzemesi olarak kullanılır. Elbette dileyen dilediği gibi senaryolar üretebilir veya kurgularda bulunabilir, ancak bu senaryoları bilimmiş gibi halka lanse etmek son derece yanlış bir tutumdur. Biyolog Paul Pierre Grassé'nin belirttiği gibi, "hayal kurmayı yasaklayan bir kanun yoktur, ama bilim bu işin içine dahil edilmemelidir." (Pierre-P Grassé, Evolution of Living Organisms, New York: Academic Press, 1977, s. 103)

Sırtlan Kafatası

Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 80 milyon yıl
Bölge: Çİn
"Herhangi bir sürüngenin memeliye dönüşmesini kafamda canlandıramıyorum." (Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.II, New York:D. Appleton and Company, 1888, s. 128) diyen Darwin'in ardından, gelişen bilim ve teknolojiye rağmen günümüz evrimcileri de, memelilerin kökeni konusunda ikna edici bilimsel bir açıklama ortaya koyamamışlardır. Bu gerçeği Roger Lewin, "İlk memeliye nasıl geçildiği hala bir sırdır." sözleriyle dile getirmektedir. (Roger Lewin, "Bones of Mammals, Ancestors Fleshed Out", Science, cilt 212, 26 Haziran 1981, s. 1492)
Resimdeki 80 milyon yıllık sırtlan fosili gibi sayısız fosil örneği, Darwinistleri yaşadıkları çaresizliğe mahkum etmiştir. 

Sırtlan Kafatası

Dönem: Senozoik zaman, Miosen dönemi
Yaş: 9.5 milyon yıl
Bölge: Çin
Darwinistlerin memelilerin kökenini açıklarken en zorlandıkları konulardan biri de bu canlı grubunun içindeki farklılıkların çok fazla oluşudur. Kendi içlerinde çok farklı gruplara ayrılmış olan memelilerin aralarındaki hayali akrabalık bağı da bulgularla desteklenmez. Bu durum, bilim adamlarının büyük çoğunluğunun da kabul ettiği bir gerçektir. Örneğin evrimci zoolog Eric Lombard şöyle bir itirafta bulunmaktadır:
"Memeliler sınıfı içinde evrimsel akrabalık ilişkileri (filogenetik bağlar) kurmak için bilgi arayanlar, hayal kırıklığına uğrayacaklardır." (Eric Lombard, "Review of Evolutionary Principles of the Mammalian Middle Ear, Gerald Fleischer", Evolution, cilt 33, Aralık 1979, s. 1230)